12 Mart 2024 Salı

 

ARİF KESKİNER'İ SONSUZLUĞA UĞURLADIK

Osmaniye Kastabala Çevre Platformu'nun sevgili izleyicileri, 

Anadolu Ajansı'nın 12 Mart 2024 tarihli haberine göre Platformumuzun destekçisi sevgili Arif Keskiner aramızdan ayrılmış. Kendisini özlemle anacağız. 

Biz Osmaniyeli'ler onu filmleri kadar Osmaniye'nin tanıtımı ve kültürel mirasını korumak için verdiği destekle de hatırlayacağız.

Arif Keskiner, başarıyla sonuçlanan Osmaniye Kastabala Antik kenti üzerine yapılmak istenen çimento fabrikası savaşımımızda ve binasının yıkımını önlemek için yaptığımız ancak başarısızlıkla sonuçlanan Osmaniye Müzesi savaşımımızda eylemli yanımızda olmuş ve açtığımız 'ÇED raporu uygun kararlarının yürütmeyi durdurulması ve iptali davalarında' istenen yüksek bilirkişi ücretlerini önemli bölümlerine mali destek vermişti. 

Halet Çambel ile birlikte İstanbul basınını bilgilendirmede ve Kültür Bakanı Ertuğrul Günay ile görüşmelerimizde  elçimiz ve sözcümüz olmuştu.

Arif Keskiner, Çimento Fabrikasını topraklarımızdan kovaladıktan sonra, 2000'lerin başında platformumuzun verdiği savaşımın öyküsünü belgesel film yapmak istedi. Ancak savaşımın tamamlanmış anlatısını bitiremedik ve bu belgesel yapılamadı.

Arif Keskiner son kez altı ay önce yazdığı son kitapta bu savaşıma yer verdiğini ve kazanılan davanın tarih ve dosya numarasını istemiş ve yollamıştık. 

Eski adıyla 'Çimento Fabrikasına Karşı Osmaniye Kastabala Platformu' bileşenleri olarak bu çevre savaşımını en kısa zamanda kitaplaştırmaya söz vererek anısı önünde saygı ve sevgi ile eğiliyoruz. 

Kendisini tanımayanlar için AA'nın haberi şöyle:

Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı tarafından sosyal medyada yapılan paylaşımda, "Vakfımızın kuruluşundan bu yana hep yanımızda olan, 33 yılımızı birlikte geçirdiğimiz, yönetim kurulu üyelerimizden, sinemamızın pek çok önde gelen yapıtında imzası, emeği olan sevgili ağabeyimiz Arif Keskiner'i kaybetmenin acısı içindeyiz. Başımız sağ olsun..." ifadelerine yer verildi.

Yönetmen ve gazeteci Nebil Özgentürk de üzüntüsünü, "Sinemacı, yapımcı Arif Keskiner’i kaybettik. 40 yıllık dostumdu. Binlerce dostu vardı zaten. Çokça sinemaseverin de hocasıydı. Abi yarısıydı birçoğumuz için. Ünlü mü ünlü Çiçek Bar'ın kurucularındandı. Çiçek gibi adamdı. Çok üzgünüm." sözleriyle aktardı.

İlk gençlik yıllarında Osmaniye'den İstanbul'a gelen, 27 yıl Beyoğlu'nda sanat ve edebiyat çevresinin nabzını tutan Keskiner, 1938'de Adana'da doğdu. İlk ve ortaokulu Osmaniye'de okudu.

Arif Keskiner, İstanbul Sultanahmet Ticaret Lisesinin ardından İstanbul Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu'nu bitirdi. Askerlik görevini tamamladıktan sonra bir süre arkadaşı Yılmaz Güney'le çalıştı. Keskiner, dört yıl Ağaoğlu Yayınevi'nin müdürü olarak görev yaptı.

Kitapçılık, spor yazarlığı ve İsveç'te muhabirlik ve bulaşıkçılık yapan Keskiner, Türkiye'ye döndükten sonra 50 kadar fotoromanın yapımcılığını, senaristliğini ve yönetmenliğini üstlendi.

"Otobüs", "Kapıcılar Kralı", "Selvi Boylum Al Yazmalım", "Maden", "Köşeyi Dönen Adam" ve "Piyano Piyano Bacaksız" filmlerinin prodüktörlüğünü yapan Keskiner, "Yılanı Öldürseler" ve "Piyano Piyano Bacaksız" filmlerinin senaryo yazımına katıldı.

Halit Çapın'ın "Bay Alkolü Takdimimdir" adlı hayat hikayesinden TRT'ye üç bölümlük ilk diziyi çekti. Ardından beş bölümlük "Bizi Güldürenler" dizisini yaptı.

Keskiner, herkesin Çiçek Bar ya da "Arif'in Yeri" dediği, tüm sinemacıların ve sanatçıların uğrak yeri olan Sinema Sevenler Derneği Lokali'ni açtı. (Kaynak: https://www.aa.com.tr/tr/kultur/yapimci-arif-keskiner-vefat-etti/3162547#:~:text=%22Kap%C4%B1c%C4%B1lar%20Kral%C4%B1%22%2C%20%22K%C3%B6%C5%9Feyi,Keskiner%2C%2086%20ya%C5%9F%C4%B1nda%20vefat%20etti. 12.3.2024 tarihli erişim) 

24 Eylül 2016 Cumartesi

KUDUZ-ÇOCUKLAR ÇİÇEKTİR FİLMİ

Yakında kaybettiğimiz büyük sanatçı Tarık Akan'ın, Necla Nazır ile birlikte başrollerini oynadığı "Kuduz-Çocuklar Çiçektir" filmi hemşehrimiz Abdurrahman Keskiner'in yapımcılığında Osmaniye'de (Zorkun'da, Osmaniye'li çocuklarla) çekilmiştir. İlimizdeki kuduz olgularının çoğalması nedeniyle bu filmin izlenmesinde fayda var.
Film, arşiv niteliğinde pek çok görüntüyü (Osmaniye istasyonu, Zorkun, Kastabala vb.) ve filmdeki Osmaniyeli erkeklerin çocukluklarını içeriyor. Son aşılama sahnesinde ise Osmaniyenin en yaşlı hekimi olarak halen aramızda olan Uz. Dr. Necdet Yalçın'ı da görüyoruz:


  

22 Eylül 2016 Perşembe

SON GİDEN TARIK AKAN


O İYİ İNSANLAR, O YAĞIZ ATLARA BİNİP GİTTİLER.GİDENLERİN YERİNE GELEN OLDU MU?OLDU İSE KAPIYA ÜÇ DEFA VURSUN? SON GİDEN TARIK AKAN.16.09.2016

Rahmetli TARIK AKAN'a milyonlar üzüldü,ağladı,yas tuttu. CUMHURBAŞKANI bir mesaj yayınlamadı; MECLİS BAŞKANI mesaj yayınlamadı; BAŞBAKAN mesaj yayınlamadı ve KÜLTÜR BAKANI mesaj yayınlamadı. Hani biz birlik bütünlük içinde olacaktık. Bu acılı insanlar bu ülkeye dahil değil mi?

İsmail Benli paylaşımları,19.09.2016
(Editör Notu: Başbakan Binali Yıldırım, vefat günü şu taziye mesajını yayımladı: 
"Türk sinemasının önemli isimlerinden Tarık Akan'ın vefatını teessürle öğrenmiş bulunuyorum. Tarık Akan'a Allah'tan rahmet, kederli ailesine ve bütün sanat camiamıza başsağlığı diliyorum" Cumhurbaşkanı taziye yayamlamadı, nedeni olarak Tarık Akan'ın bu son konuşması görülüyor bkz. https://www.youtube.com/watch?v=SWb8ULoaCFs).
TARIK AKAN 
Kahramanımız geldiyse kötü adamları yeneriz!” 
SONER YALÇIN’IN BUGÜN ARAMIZDAN AYRILAN TARIK AKAN İLE İLGİLİ 2 EYLÜL TARİHLİ KÖŞE YAZISI
Bizim kuşak
Yani 1960'lı yıllarda Anadolu'da doğanlar “sinema kuşağı”dır.
Taşra dışındaki dünyayı sinemada gördük biz.
Sinemaya gitmek bir törendi. Biletler bir gün önceden alınırdı. Banyo yapılırdı ve annem elimizden tutar o büyülü dünyaya götürürdü.
Film başlar başlamaz, kahramanımızın yanında kimler olduğunu merakla beklerdim.
Yeşilçam'ın “babacan karakterleri” bizden yana olurdu hep; Cevat Kurtuluş, Necdet Tosun, Sami Hazinses, Nubar Terziyan, Hulusi Kentmen, Münir Özkul…
Karşımızda olanlar ise korkutucuydu. Yeşilçam'ın bu “kötü adamlarından” kim korkmazdı ki: Hüseyin Baradan, Önder Somer, Erol Taş, Bilal İnci, Hayati Hamzaoğlu…
Çocuk aklımla her seferinde, “bu kötü adamlar yenilebilir mi” diye düşünürdüm.
Filmin kahramanına güvenirdim:
“Ne olursa olsun biz yeneceğiz” derdim içimden.
Rahmetli annemle gittiğim filmlerin sadece bazı sahnelerini hatırlıyorum; kahramanın “kötü adamları” yendiği kareler!..
Ve o yıllar…
1970'li yılların başında mahallede bir laf çıktı:
Ağabeyim artist olmuştu!
Mühendis olması için İstanbul'a gönderilen ağabeyim artistliği mi seçmişti? Babam kızdı; annem gülümsedi; mahalleli bayram etti; havamdan geçilmedi bir-iki hafta.
Talihsizlik. Mesele kısa zamanda anlaşıldı:
Beyaz perdede görünen kişi ağabeyime çok benzeyen Tarık Akan idi!
O masalsı çocuk günlerimden beri, benim kahramanım hep Tarık Akan oldu…
Oyunculuktan sanatçılığa
Şöhret, artistler için en tehlikelisidir.
Şöhret, sinsidir ve yumuşacık rahatlığıyla kişiyi esir alıp çevresini sınırlarla kuşatır.
Tarık Akan, kendini kuşatan şöhreti, 1970'li yılların sonunda şöhretin gizemli kelepçesini kırıp attı.
O artık…
Havai fişek gibi kısa sürede parlayıp sönen artistlerden olmayacaktı.
O artık…
Yeşilçam'ın yakışıklı jönü değil…
Salon filmlerinin oyuncusu değil…
Sinema sanatçısı olmak istiyordu.
Haksızlıklara uğrayarak acı çeken yoksul halkın dramını beyaz perdeye taşıyan sanatçılardan olmak istiyordu.
Hayali değil, toplumsal gerçeği beyaz perdeye aktarmak istiyordu.
Hakim ideolojiye yenik düşerek dönemi kutsayan değil; zamana karşı çıkan sinema yapmak istiyordu.
Ve böylece bu düzeni değiştirmek isteyen sanatçılar kervanına katılarak yola çıktı. Fakat…
Biliyordu ki: Türkiye'de oyunculuk kolay.
Biliyordu ki: Türkiye'de sanatçı olmak zor.
Tarık Akan bu bilinçle halkın sanatçısı oldu.
Bu nedenle… Bir buçuk yıl kimse kapısını çalmadı; iş vermedi. “Aç kalacaksın, bizim dediğimizi yapacaksın” dediler. Direndi. Taksicilik yaptı.
Türkiye'de oluk oluk kan akarken; elinde içkiyle şömine karşısına geçip genç kızlara kur yapan zengin jön olmayı reddetti.
Yavuz Özkan ve Cüneyt Arkın'la elbirliği yapıp “Maden” filmiyle Yeşilçam'ın ambargosunu deldi. Film, hasılat rekoru kırdı.
Evet: Tarık Akan Yeşilçam'ı yendi.
Kuşkusuz… Sanatçının tek engeli Yeşilçam değildi.
Türkiye'nin gerçek sanatçılarıyla aynı kaderi paylaştı:
Zincire vuruldu. İşkence gördü. Hapis yattı. “Vatan hainliğiyle” suçlandı.
Ancak serinkanlı dik duruşundan hiç taviz vermedi.
Şöhrete yenilmediği gibi…
12 Eylül 1980 askeri darbesinin zulmüne de boyun eğmedi.
Büyüklük ve kalıcılık getirdi bu yiğitlik ona. Böylece…
Sanatından taviz vermeyen devrimci yücelik mertebesine ulaştı…
Yenilecek kötü adamlar
Tarih: 12 Aralık 2012.
Odatv Davası'ndan 22 aydır Silivri zindanındayım.
Koğuş arkadaşlarım Ergenekon duruşmasına gitti. O gün savcı esas hakkında mütalaasını verecekti.
Kimi haber kanalları duruşma önünden canlı yayın yapıyordu. Türkiye'nin farklı yerlerinden binlerce insan mahkeme salonu önüne gelmişti. Jandarma duruşma salonuna girmelerini engellemek için halka tazyikli su sıkıyor; cop kullanıyordu.
Televizyon canlı yayınında mı; yoksa bir gün sonra çıkan gazetelerde mi gördüm; bugün tam anımsayamıyorum. Gördüğüm şuydu:
Kalabalığın en önünde Tarık Akan vardı; ve eliyle barikatları yıkmaya çalışıyordu!
Hiç unutmam. Unutamam…
Çocukluğumda film seyrederken söylediğimi tekrarlarken buldum kendimi; “kahramanımız geldiyse kötü adamları yeneriz!”
Tarık Akan tüm kumpas mağdurlarının sessiz çığlığının duyurulması için çok çalıştı.
Bu nedenle medyada hakaretlere uğradı.
Bu nedenle hukuki soruşturmalarla sindirilmek istendi.
Tarık Akan'ı kimi şöhrete yenik düşmüş oyunculardan sanıyorlardı! Oysa…
O; işsizliği, açlığı, cezaevi hücreleri gibi nice baskıları göğüsleyen bir devrimci sanatçıydı.
İnadına; hep acı çekenin yanında durdu.
Tarık Akan ile hayatımda sadece bir kez yan yana geldim; hapisteki Balyoz mağduru subaylara gönderilen destek mektuplarından oluşan “Er Mektubu Görülmüştür” kitabının imza gününde.
Kitabı hapisteki subaylar adına biz; gazeteciler, sanatçılar, subaylar imzaladık.
Tarık Akan imzacılardan biri olarak oradaydı.
Beni görmesiyle kucaklaması bir oldu; yazılarıma iltifat etti. O sözler -inanın abartmıyorum- hayatımda aldığım en büyük ödüldü. Demek kahramanımın takdirini kazanmayı başarmıştım! Nasıl bir çocuk gibi mutlu oldum anlatamam…
Ve:
Geçen hafta Tarık Akan'ın hasta olduğu haberini aldım.
İçimden dedim ki, kahramanım bunu da yenecektir. Biliyorum.
Bizi bırakıp gitmez. Direnir; kazanır. Çünkü…
Daha yeneceği “kötü adamlar” var!
Soner Yalçın / 02.09.2016
TARIK AKAN YÜZÜNDEN, OKUYUP, DOKTOR, MÜHENDİS OLDUK. BEĞENDİĞİMİZ KIZLARIN HEPSİ ONA AŞIKTI... SAĞCI KIZLAR DAHİL... SONRA BU ADAM DEVRİMCİ FİLMLER ÇEKİNCE BU SAĞCI KIZLARIN AĞABEYLERİ YASAKLADI ONUN GÖRÜNTÜLERİNE BAKMALARINI, AMA ONLAR GİZLİDEN GİZLİYE AŞKLARINI SÜRDÜRDÜLER. O KADAR YAKIŞIKLI BİR ADAMDI Kİ... ONUN GİBİ ARTİST OLAMAYACAĞIMIZA GÖRE, OKUYUP ADAM OLMALIYDIK. HEM ÇOK GÜZEL ADAM OLMAK, HEM EĞİLMEYEN YİĞİT BİR ADAM OLMAK ÇOK ZOR... SEN  HİÇ HİÇ ÇÜRÜMEYECEKSİN!


Alakarga, Sayı: 1204, 21.09.2016'dan 
(Alakarga yalnızca çenesi düşük, işgüzar birkaç koca karganın aforizmalarından ibarettir. Sahipsiz, aidiyetsizdir! Müdürü falan da yoktur, sabahları herkes uyurken gaklanır! ALAKARGA’nın geçmiş sayılarına erişmekte güçlük çekebilirsiniz. Yine de denemekte yarar var. Güncel sayılara aşağıdaki adresten ulaşılabiliyor:
https://www.facebook.com/ALAKARGA1030
PDF sürümü için ise: https://www.facebook.com/groups/262502064134207/
E-posta adresimiz: alakarga1030@gmail.com Çizimleriyle, yazılarıyla katkıda bulunan bütün alakargalara içtenlikle teşekkür ederiz.)







Tarık Akan'ın son mesajı: Mücadele hiç bitmeyecek
Tarık Akan 7 Eylül'de düzenlenen Yılmaz Güney'i anma gecesinde yapılan telefon görüşmesinde "Mücadele hiç bitmeyecek" mesajını vermişti.
Yakalandığı kanser hastalığı sonucu yaşamını yitiren sinemanın usta ismi Tarık Akan, Adana'da Çukurova Belediyesi tarafından 7 Eylül'de düzenlenen Yılmaz Güney'i anma gecesinde yapılan telefon görüşmesinde "Mücadele hiç bitmeyecek" mesajını vermişti.
Tarık Akan, 9 gün önce Adana'da Çukurova Belediyesi tarafından Orhan Kemal Kültür Merkezi'nde düzenlenen Yılmaz Güney'i anma gecesine katılmayı çok istemiş, ancak rahatsızlığı nedeniyle katılamamıştı. Tedavi gördüğü hastaneden, Yılmaz Güney'i Anma Etkinliği'ne telefonla bağlanan Akan'ın konuşması, salonda duygusal anların yaşanmasına neden olmuştu.
Görüşme sırasında usta sinemacı Tarık Akan, Yılmaz Güney'in bir efsane olduğunu ifade edip eşi Fatoş Güney'den mücadelesini sürdürmesini istemişti. Fatoş Güney ise, "Tarık sen bizim canımızsın ve iyileşeceksin, yine güzel işler yapacaksın" demesi üzerine Akan, "Mücadele hiç bitmeyecek" karşılığını vermişti.
Tarık Akan'ın Adana için ayrı bir yeri olduğunu ifade eden Çukurova Belediye Başkanı Soner Çetin, "7 Eylül akşamı yüzlerce Adanalıyla birlikte kendisini yüreklerimize misafir etmiştik. Yılmaz Güney'i andığımız geceye bedeni gelememiş ama sesiyle "Geldim, oradayım" demişti. Kaybımız büyük. O hep anıları ve yaptıklarıyla yaşayacak. Başımız sağolsun" diye konuştu.

19 Eylül 2016 Pazartesi


DEV ÇINAR TARIK AKAN

27 Ocak 2010 (Soldan sağa Arif Keskiner, Tarık Akan ve Ali Murtaza Doğan)
Dev çınar TARIK AKAN ve ARİF KESKİNER abi, Osmaniye müze yerinin ( Eski valilik binası) değişmemesi için Vali Cerrah'la görüşmeye gelmişlerdi.Bu vesileyle misafirim oldu Apartmanımda açtığım fotoğraf sergime bayılmıştı. O gece eğlence doruklara çıktı.Tarık Akan bizim kadınları görüp dinleyince; BU ÜLKEYE ŞERİAT GELMEZ demişti hiç unutmuyorum.


Ruhun şad olsun koca adam; ışıklar içinde yat.

Ali Murtaza Doğan, 16.09.2016

Bir gün telefonum çaldı karşımdaki "Ali Murtaza, ben Tarık Akan" dedi. "Halet (Çambel, Prof. Dr.) ablayla ilgili bir belgesel çekeceğiz, onun yaşadığı yerle ilgili bize çekim yapar misin?" dedi. Elimde kaliteli makina yok abi, dedim. "Öyleyse ben sana bir kameraman yollayacağım; ona yardımcı olur musun?" dedi. Tabii ki olurum abi, dedim. O günden sonra kameraman da gelmedi; Tarık Akan'dan da haber çıkmadı. Meğer hastalığı nüksetmiş. Anlayacağınız Tarık Akan' ın hastalanmadan önceki son projesi bir HALET ÇAMBEL belgeseli çekmekti. Bu da böyle biline.


Ali Murtaza Doğan, 19.09.2016