9 Aralık 2008 Salı

OKTAY EKİNCİ YAZILARI

(Cumhuriyet Gazeteleri ve http://www.osmaniyearkeolojikmiras.com/oktayekinci.html adresinden alıntılanmıştır)

07.03.2008

Antik kente çimento fabrikası

Atatürk'ün arkadaşı Hasan Cemil Bey'in 1916 doğumlu kızı, dünyaca ünlü arkeoloğumuz Prof. Halet Çambel, tarihin kurtarılması için haftalardır gece gündüz çırpınıyor...
Türkiye'yi betonlaştıran "betonarme" düşkünlüğü, kentlerden ve kıyılardan sonra yaylalara, ormanlara ve dağlara da "çimento" yetiştirebilmek için eşsiz koruma alanlarına bile fabrikalar sıralıyor...
Fethiye' nin cennet beldesi Üzümlü 'deki ormanlık "yörük obalar" ına göz diken; Muğla 'nın Yatağan-Bayır bölgesindeki bereketli topraklarında hazırlığı süren; Karacabey 'in çevre düzeni planındaki "1. derece tarım alanı" nda bile "plan değişikliği" yaptırabilen; dahası Trakya' daki yeraltı sularını koruma havzalarına inşa edilmek istenen çimento fabrikaları, son aylarda ortaya çıkanlardan bazıları...
"Betonlaşma pazarı" nın böylesine doğa düşmanı yer seçimlerine şimdi de "antik kentler" imiz eklendi. Osmaniye ilinde "kutsal şehir" olarak anılan 2500 yıllık "Hierapolis Kastabala" yerleşim alanını ve Kırmıtlı Kuş Cenneti' ni hem arsa hem de "hammadde" olarak kullanmaya aday bir çimento fabrikası için, tam 15 ayrı kamu kurumu "ön izin onayı" vermiş bile!
Tarihsel alanda öncelikle "görüş" ünün alınması gereken Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu' na ise haber bile verilmezken, 600 sayfalık ÇED raporunda herkesin bildiği Kastabala'dan tek bir satır söz edilmiyor...
"Osmaniye kalkınma projesi" denilmesine rağmen yüzde 65 yabancı sermayeli Universal Çimento AŞ'ye ait fabrikanın, Kastabala kentinin bir kısmıyla antik mezarlığının bulunduğu Kesmeburun tepesine inşa edileceği, aynı ÇED raporunu hazırlayanların ve onaylayanların umurlarında değil...

Halet Çambel'in girişimi

İşte böylesine "gerçekleri gizleyen" belgelerle yapılacak fabrikayı durdurabilmek için, bölgedeki Karatepe-Aslantaş kazılarının "yarım asır" dır başkanlığını sürdüren, dünyaca ünlü arkeoloğumuz Prof. Halet Çambel, aynı kazıdan arkeolog Murat Akman' la birlikte kolları sıvadı.
İlk görüşmeyi 21 Şubat'ta valiyle yaptıklarında, aldıkları yanıt: "Yasal izinler tamam, yapılacak bir şey yok, ancak görüşü sorulmayan Adana Koruma Kurulu'na başvuru yapılabilir..." şeklindeydi.
Ardından Karatepe'ye gelen Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü yetkilileri de aynı tavsiyede bulununca, 26 Şubat'ta Adana Koruma Kurulu'na dilekçe verdiler. Çambel'le birlikte Karatepe-Aslantaş Koruma Derneği, Osmaniye'deki Çukurova Doğa Derneği ve İstanbul'daki Arkeologlar Derneği de Kastabala'nın acele korumaya alınmasını istediler. Bu başvurular üzerine konuyu hemen genel müdürlüğüne ileten kurul müdürlüğü, bölgede yapılacak incelemelere bağlı kesin kararlar üretilmeden, alana hiçbir müdahalede bulunulmaması gerektiğini vurguladı.
Aynı süreçte Adana Barosu ise tarihsel bir alanda, koruma mevzuatı gereği kurulca inceleme ve değerlendirme yapılmadan verilen fabrika izinlerinin iptali için dava açma hazırlığını başlattı.
Sit ve 'tahribat alanı'!
Aynı zamanda Ağa Han Mimarlık Ödülü alan 1910 doğumlu Nail Çakırhan 'ın eşi ve Atatürk 'ün yakın arkadaşlarından Hasan Cemil Bey 'in (Çambel) kızı olan 1916 doğumlu ve ilk kadın milli "eskrim" sporcumuz arkeolog Prof. Halet Çambel diyor ki: "Bölgede inceleme gezisi de yaptık. Her tarafta antik kalıntılar var. O izinleri verenler de tarihin varlığını bildikleri halde Koruma Kurulu'na sormadan fabrikayı nasıl onaylarlar?"
Kastabala'nın kalesi, surları, 5000 kişilik tiyatrosu, stadyumu, tapınakları, hamamları, kaya mezarlarıyla Anadolu'daki en önemli antik kentler arasında bulunduğunu anımsatan Çambel, fabrikanın sadece inşaat sırasında değil, üretim sürecinde de çevredeki sitlerde tahribat yaratacağını şöyle özetliyor: "Çimento için gerekli kil, taş gibi doğal malzemeleri, Kırmıtlı Kuş Cenneti ve doğal alan ilan edilen alandan, Hemite Kalesi ve Bahçe köyüne kadar uzanan bölgeden almayı öngörüyorlar. Malzemenin nakli için de ağır vasıtaların geçeceği yol sit alanından ve kentin içinden planlanıyor..."
Bakalım, sadece Kastabala'ya değil, ülkemizin yaşayan en birikimli ve en çalışkan arkeoloğu, Cumhuriyetle yaşıt ulusal gurur kaynağımız ve dünya arkeolojisinin en tanınmış isimlerinden, hocaların hocası Halet Çambel'in bu "direnişi" ne de gereken "saygı" gösterilecek mi?

04.04.2008

İktidardakiler bir adım geri atmazken imar ve çevre yağmasında da 'daha ileri' adımlar atıyorlar

'Kapatma' talanı hızlandırdı

AKP'nin kapatılması davasıyla birlikte ülke gündemi "siyasal gelecek" te kilitlenirken, "çevrenin geleceğini karartan" uygulamalarda belirgin bir artış var. İktidar ve yandaşlarının "demokrasiden ve hukuktan" söz ettikleri hemen her gün, aynı zamanda yine demokrasiyi ve hukuku yok sayan "yağma yasaları" ardı ardına yürürlüğe giriyor.
Cumhurbaşkanı'nın da onca yoğunluğuna rağmen "hemen inceleyerek (!) onayladığı" son yasalar arasında, önceki izinleri iptal edilmiş ABD'li Cargill tesislerini "kurtarma" düzenlemesi de var.

YAĞMA SEFERBERLİĞİ

AKP bir yandan "savunma" sını hazırlarken bir yandan da imar yağmasını ve ayrıcalıklı yapılaşma izinlerini hızlandıracak düzenlemeler için adeta "seferberlik" ilan etmişe benziyor... Başbakan'ın aynı dava için söylediği "Kazanan Türkiye olsun" dileğinin ise ülke zenginliklerini daha fazla talana açan bu seferberlikle asla gerçekleşemeyeceğini ne anımsatan var ne de önemseyen...
Oysa STK'lerin gerilimi düşürmek için önerdiği "Herkes bir adım geri atsın" önerisini reddeden AKP, ranta dönük imar politikasında da sanki "on adım ileri" ye fırlar durumda... Bunun aynı zamanda demokrasi ve hukuk yoksunu bir "soygun ekonomisi" ni daha da egemen kılması bile kimi demokrasi yanlılarınca hala "yüzde 47'nin demokratik hakkı" sayılabiliyor...
İşte, özellikle kapatma davasıyla hızlıca devreye sokulan kimi örnekler;

CARGILL KIYAĞI

Başkan Bush 'un Başbakan'a "özel rica" sı olduğu söylenen ABD'li Cargill fabrikası için son kurtarma yasası Çankaya'dan da onay aldı.
İznik Gölü kenarındaki tarım alanlarına hukuk dışı imar planlarıyla izin verilmesi üzerine duyarlı sivil kuruluşlarca açılan davalar kazanılınca, hükümetin ilk "tarım affı" 2004'te çıktı. Bu düzenleme de yargıdan dönünce 2006 Şubat'ında aynı amaçlı yasa çıkarıldı.
Önceki Cumhurbaşkanı Sezer' in vetosuna rağmen TBMM'de aynen onaylanarak yürürlüğe giren Cargill yasası, bu kez de Şubat 2007'de Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmişti...
Bütün bunlara rağmen "vazgeçilemeyen" yasa inadının son düzenlemesi ise Cumhurbaşkanı'nın onaylamasıyla birlikte, "kapatma davası süreci" nde iktidarın "savunma" bile yapmayacağı bir çevre suçu olarak anılacak.

ORMANLARA 'ÇALIM'

Anayasa Mahkemesi'nin ormanları turizm tesislerine "daha rahat" dağıtmayı düzenleyen yasayı iptal etmesi üzerine, geçenlerde TBMM'ye gönderilen yeni tasarıda, aynı uygulamanın bu kez "Kültür ve Turizm Bakanlığı aracılığıyla sürdürülmesi" amaçlanıyor.
Orman Bakanlığı'nın anayasal görevi "ormanları korumak" olduğu için hukuk engeline takılan ilk düzenleme, aynı ormanların Kültür ve Turizm Bakanlığı'na devredilmesini, böylece tahsis uygulamalarının da bu bakanlıkça yapılmasını sağlayacak şekilde değiştirildi.
Bu yöntemle yine yüksek yargının daha önce geçersiz saydığı "Hazine ve orman arazilerinin yatırımcılara tahsis amaçlı devredilmesi" uygulaması yeniden başlayacak. Dahası, aynı tahsisler artık "yerli ortağı olmayan yabancı şirketlere" de yapılabilecek.

ÇİMENTO FURYASI

Yine son zamanlarda ülkenin hemen her bölgesinde artış gösteren çevre düşmanı uygulamalardan "çimento fabrikaları" ndaki yer seçimleri ise hukuk tanımazlığın son yaygın örnekleri...
Karacabey çevre düzeni planlarında "tarımsal alan ve sit bölgeleri" olarak korunan Uluabat Gölü' nün etkilenme havzasındaki fabrika girişimleri; Muğla' nın Bayır beldesindeki ormanlarla çevrili alanda hazırlıkları süren tesisler; Fethiye 'deki Yörük obalarından Üzümlü yaylalarına göz koyan çimento fabrikası, hükümetten tam destek görüyor.
Dünyaca ünlü arkeoloğumuz ve Atatürk' ün isteğiyle eğitimini yurtdışında yapmış Prof. Halet Çambel 'in, yarım yüzyılı aşkındır kazı yaptığı bölgedeki Osmaniye ilinde bulunan antik Kastabala kenti üzerinde izin verilen fabrikaya karşı mücadelesini de iktidar umursamıyor bile... Sözün kısası, ilerleyen günlerde başka örneklerini de vereceğimiz tüm bu talan uygulamaları, AKP'nin kapatma davasıyla birlikte giderek daha fazla hızlanıyor. Acaba, iktidar partilerinin hiç değilse kendileriyle ilgili bu tür davalar süresince doğadan, kıyılardan, ormanlardan elini çekmesini sağlayacak bir anayasa düzenlemesi de yapılamaz mı?

11.09.2008

Kastabala "çimento"lanmayacak

Arkeoloji ve Sanat dergisi Ağustos-2008 sayısında Kastabala'yı kapak yaparak Prof. Halet Çambel ve Doç. Dr. Murat Akman'ın makalelerine geniş yer ayırdı. (1) Fabrika için hazırlanan "sipariş" ÇED raporunda antik kentin bu görkemli varlığı gizlenerek "Proje alanında arkeolojik miras yoktur" deniliyor.
Cumhuriyet- "AB'nin dışladığı çevre suçlusu çimento fabrikaları, Avrupa'nın da gereksinmesini karşılamak üzere Türkiye'ye göz diktiler..."
Başlangıçta "abartılı" sanılan bu sözün ne denli "gerçek" olduğu günbegün ortaya çıkıyor. Yeni fabrikaların doğa ve kültür değerlerini barındıran "imarsız" alanlarda, yani inşaatın en az olduğu yerlerde kurulmaları da amaçlarının o yöreye hizmet olmadığını gösteriyor.
Örneğin, Kırklareli'nde izin verilen çimento fabrikası, Trakya planlarında korunması gerekli tarımsal arazilerin tam ortasında!
Yatağan'da gündeme gelen fabrika, Termik Santral'a karşı bir ölçüde korunabilen ormanlık alana göz dikmiş.
Fethiye'nin Yeşilüzümlü yaylalarını seçen çimento fabrikası ve kireç tesisleri de Yörük obalarıyla birlikte verimli zeytinlikleri tehdit ediyor.
Karacabey'de çimento fabrikası için çevre düzeni planındaki tarımsal arazi kararı değiştirildi.
Giderek çoğalan bu örneklere şimdi de Osmaniye'deki antik "Kastabala" kentinin "tahsis" edildiği çimento fabrikası eklendi. Sözde uzmanlarca hazırlanan "sipariş" ÇED raporunda tarih yok sayılarak bilim adına skandal yaşanırken fabrika arazisindeki 2000 yıllık yerleşim izlerine rağmen aynen şu ifade yer alıyor: "Proje alanı ve yakın çevresinde arkeolojik miras bulunmamaktadır..."

Prof. Çambel'in çağrısı

Anadolu tarihinin "evrensel" değerdeki uygarlık merkezlerinden kutsal "Hierapolis-Kastabala" kentine çimento fabrikası kurulmasına ilk tepkiyi, yöredeki Hitit kültürünün ortaya çıkarıldığı Karatepe kazılarını 50 yıldır yöneten Prof. Halet Çambel gösterdi.
Atatürk'ün isteğiyle yurtdışında arkeoloji öğrenimi gördükten sonra İstanbul Üniversitesi'ndeki "prehistorya" bölümünü ülkeye armağan eden 92 yaşındaki Prof. Çambel, geçen ilkbaharda görevine gittiğinde Kastabala üzerindeki kara bulutları da fark etti.
Fabrikanın antik kent üzerinde planlandığını öğrenince başta kaymakamlık, valilik ve bakanlık olmak üzere kamu kurumlarını ve bölgedeki sivil toplum kuruluşlarını haberdar eden Prof. Çambel, ilgili tüm kesimlere "kültürel cinayetin önlenmesi" çağrısında bulundu.

Osmaniye platformu

Arkeoloji dünyamızın bu en birikimli hocasından yükselen "feryat" üzerine harekete geçen Osmaniye ve Adana'daki duyarlı kuruluşlar, yaklaşık 6 aydır "kesintisiz" bir mücadele içindeler. Peyzaj Mimarları Odası Adana Şubesi, yüzde 65 hissesi yabancı sermayeye ait tarih düşmanı fabrikayı engellemeye kararlı olduklarını açıklayarak diyor ki: "Kastabala sahipsiz değil, Prof. Halet Çambel yalnız kalmayacak..."
Aynı süreçte "Çimento Fabrikasına Karşı Kastabala Forumu"nu oluşturan Osmaniye ve Adana'daki meslek odalarıyla sivil kuruluşlar da bu örgütlenmeden rahatsız olan çimento lobisi ve siyasetçiler hakkında şunları söylüyorlar:
"Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. Halbuki biz sussak tarih susmayacak, tarih sussa hakikat susmayacak" Amanoslar'ın (Gavur-Nur Dağları'nın) kuzey eteklerinde bölgenin ayakta kalmış en güzel amfi tiyatrosunun da bulunduğu tarihi ve kültürel mirasımızın içine; Çukurova'nın Efes'i olmaya aday antik Kastabala üzerine çimento fabrikasını yapmak isteyenlere karşı kurduğumuz mücadele platformu sonuna kadar direnecektir..."

Aydınların önderliği

Yaşar Kemal'in de öncü desteğiyle oluşan platformun geçenlerde başlattığı imza kampanyası ise ülkemizin tanınmış aydın ve bilim insanlarının da katılımıyla kısa sürede binlerce tarih dostunu kucaklayıverdi.
Sinema yönetmenleri Zeki Ökten ve Sunar Kural Aytuna, sinema oyuncuları Tarık Akan, Rutkay Aziz, Nur Sürer, Bülent Kayabaş, Menderes Samancılar, Çetin Öner, Taner Barlas, yazar ve mimar Aydın Boysan ve Ülkü Ayvaz'ın yanı sıra ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan, sümerolog Dr. Muazzez İlmiye Çığ, Prof. Dr. Coşkun Özdemir, Prof. Dr. Aydın Aytuna, Prof. Dr. Güven Arsebük ve Prof. Dr. Türkel Minibaş gibi imzalarla desteklenen metinde özetle şunlar vurgulanıyor:
"Hierapolis-Kastabala antik kentine çimento fabrikası kurmak insanlığın ortak kültürel mirasını yok etmektir.
Fabrikanın yapılacağı yöre Ceyhan Nehri'nin suladığı tarım arazisidir; ve bir kuş cenneti barındıran doğal sit alanıdır.
Çimento fabrikası yalnızca bir arkeolojik kenti yok etmeyecek, doğaya ve insana geri dönüşümü mümkün olmayan zararlar verecek, tarımsal tahribata da neden olacaktır.
Çoğunluğu vasıfsız olan yöre halkı da köyünde kurulan fabrikada istihdam edilemeyecektir. Tarım arazilerinin de çoraklaşmasıyla köylü daha da yoksullaşacaktır..."

Ders verici makale

Kastabala için başlattığı duyarlılık dalgası giderek yaygınlaşan Prof. Halet Çambel, kazı yardımcısı Doç. Dr. Murat Akman'la birlikte Arkeoloji ve Sanat dergisinin Ağustos-2008 sayısında bir de makale yayımladı.
Kastabala'nın tarih öncesinden antik dönemlere uygarlık ve kültür değerlerini "ders verircesine" anlatan makalede, bu eşsiz zenginliği umursamayan fabrika projesi için de şu bilgilere yer veriliyor:
"Kesmeburun Köyü'ndeki 522.501, 50 m2'lik hazine arazisinde Universal Çimento Sanayi AŞtarafından Osmaniye Entegre Çimento Fabrikası kurulmak istenmektedir. Fabrikanın yapılacağı alan üzerinde yapılan yüzey araştırmalarında, MÖ 1. ve MS 4-5 yy'a tarihlenen büyük binalara ait temel ve duvar kalıntıları, kaya mezarları, kayaların işlenmesi ile oluşmuş izlere rastlanmış ve alanın arkeolojik dolgu niteliği saptanmıştır..."
Bakalım tarihimizi ve doğamızı korumaktan başka bir amacı olmayan bu "bilge haykırış"lar karşısında hem "çevreci", hem de "muhafazakar" Başbakan'ın hükümeti ne karar verecek?

Hiç yorum yok: